28 Mayıs 2012 Pazartesi

Çek Cumhuriyeti Vizesi Hadisesi

Rahat batar bana.. Kıçımın üstünde oturamadığım için Avrupa'ya gitme hevesi hasıl oldu. Olaylar, olaylar..






Efenim yazımızın sebebi çek cumhuriyeti vizesi hakkında yalan yanlış bilgiler ile donatılmış şu Schengen'e aç bünyelerin tımar edilmesi üzerine.. 


İnternet aleminde yazmayan bilgilerin hepsi burada..


Ne yapmak gerekiyor? Olay nedir? Kurallar nelerdir? Bütün bu soruların cevabını bu yazıda bulabilirsiniz..


Ankara için konuşacak olursak ,ki İstanbul konusunda hiç bir fikrim yok, olay basit(!)


Sürüye katılın ve vize alın.. Sürüye katılırken uymanız gereken kuralları aşağıda sıralayalım..


İnternet sitesinde istedikleri belgelerin çok daha fazlasını istiyorlar bunu unutmayın. Benim başvuru yaptığım zamanda istedikleri belgelerin sıralı tam listesi aşağıda olup (çalışanlar için) (bir işim olduğu için çok mesudum bu arada) kesinlikle güvenilir olmadıklarını belirtmek isterim:


- Schengen Başvuru formu (internetten çıkarıp doldurun yanınızda bulunsun)
- Uçak bilgileri
- Otel bilgileri
- İş bilgileri (ssk hizmet dökümü)
- Banka dökümü bilgileri (son 3 ay)(banka hesap dökümü)
- İş yeri ile ilgili bilgiler (kuruluşu-ticaret kaydı-imza sirküsü boku püsürü neyi varsa artık)
- İzin dilekçesi
- Pasaport, araba, tapu gibi belgelerin fotokopisi
- Başvuru ücreti (telefonla bilgi alınız) 60 öğro karşılığı türk lirası - bizimki gün itibari ile 139 TL idi..


Bu belgeleriniz hazır mı? Vize için hazırsınız demektir.. (bok hazırsınız)


Çek cumhuriyeti vize konusunda görüp görebileceğiniz en berbat sisteme sahip. (ilkel kelimesi de burası için geçerlidir) Pazartesiden perşembe gününe saat 09:00 - 10:30 arası saatlerde önce gelen girer modunda çalışıyorlar günlük 15 kişi limiti de var..


Önerim sabahın köründe orada olup, aziz ve necip milletimizin tamamen "kavga çıkmasın" diye hazırladığı listeye isminiz yazdırmanız yönünde. Böyle bir liste var ve genel itibari ile herkes bu listeye adını yazdırmak zorunda..(kapıya asmayın feci ayar yiyorsunuz) İlk 15 kişi içinde değilseniz beklemenizin bir faydası dokunmuyor.. 15 kişi alıp saate bakmadan görüşmeleri kesebiliyorlar.. Şehir dışından gelenler için listeye adınızı yazdırma saatinizin gün ışırken olması yönünde görüş bildiriyorum. Sonra gider gider gelirsiniz demedi demeyin..


Listeye isminiz yazılı ise artık bir sorununuz yok gibi..


İçeri gir, basit soruları cevapla, neden gittiğini anlat ve belgeleri teslim et.. Belgelerini aldıysa genel itibari ile vizeyi vermemesi için bir neden kalmamış durumda..


1 hafta sonrası için gel al vizeni diye eline bir kağıt tutuşturup yolluyorlar seni.. bir hafta sonrası için gidip alıyorsun herhalde..


Sorusu olan?



9 Mart 2012 Cuma

Konuşmak

Üniversite yıllarım geldi aklıma birden. Kimi zaman hüzünlü, kimi zaman yorgun çoğu zaman eğlenceli zamanlar. Geri dönülüp bakıldığında geçmeyecek gibi görünen ve bitmeyecek gibi gelen sınav haftaları geçip gitmiş hızla ve çoğu unutulmaya yüz tutmuş.

Zor bir çocukluk geçirmedim en nihayetinde. Eh fazla sıkıntıda çekilmedi tabi şu çenemi tutamam huyum bir kenara bırakılırsa. Olur olmaz konuşup kırıp döktüklerimi saymazsak (ki sayıları çok fazla boşboğazın tekiyimdir genel itibari ile) iyi geçinmeye çalıştım etrafımdakilerle. Doğru bildiğini söylemekten çekinmeyen ben ve bana ait gözler burnunun dikine gidip gidip duvara tosladığını da gördü; iki tane yalanla işi bitirip döneni de.

"Konuşma ve Tartışma Adabı" üzerine yapılan bir panele uğramıştım bir seferinde üniversitedeyken. Adamın biri kalktı konuşma süresi üzerine  panel yöneticisinden bilgi aldı (35 dakika) geri kalan konuşmacılara baktı. Toplam konuşmacı sayısının kendi ile beraber 7 olduğunu görüp her birine yaklaşık olarak 5 dakika düştüğünü farkettirdi diğer konuşmacılara ve salondakilere. İlk konuşan kişiyi (yaklaşık olarak 20 dakika boyunca konuşmuştu çünkü )yerin dibine geçirmek için yaptı sanırsam bunu.

Sonra bu konuşmayı yapamayacağını söyleyip yerine oturdu. Sebebi sorulduğunda ise "Uzun ve boş bir konuşma yapmak için düşünmeye gerek yoktur hemen başlayabilirim. Ancak madem süremiz bu kadar kısıtlı ise konuşma üzerine yarım saat düşünüp öyle konuşmam gerekir ki boş laf etmeyeyim." dedi.

Salonda herhalde yaklaşık yüz kişi varsa neredeyse hepsi adamın suratına mal mal bakarken büyük belki basit gibi görünen o adam düşünmeden konuşma üzerine uzun uzun düşündürecek bir sebep verdi.

Boş konuşma (düşünmeden konuşma) hastalığı yüzünden bir çok kişiyi kırmışımdır bugüne kadar. Af dilediğim çoktur. Affeden de.(nedense insanlar bi sinirlenemez bana)  Affetmek iyidir. Affetmek belki yapılan hıyarlığı geri alamaz ama en azından affeden ile önünüzü açar. Arada bir düşünmeden böyle itinayla konuşur sonra da cezasını çekerim.

Ne diyeyim salaklık.

1 Mart 2012 Perşembe

genetik kopya olarak erkek çocuk


Anasına bak kızını al demişler. Her kız anasına benzer doğrudur fakat bir erkek çocuğun babasına benzediği kadar benzeyemez herhalde

Yine kendi ailemden örnek vereceğim. Yoksa yukarıdaki ikiliyi kesinlikle tanımıyorum.

Büyükbabam vardı benim. kendisi 100'e varmaya 4 kala ayrıldı buralardan. (siminya'ya selam olsun)

Kendisi doğduğunda istiklal harbi için adam toplanıyormuş memleketin dört bir yanından. Bir hesap et bakalım geleceksin kendine.. Yokluk içinde okumuş, lise mezunu olmuş daha sonra da bankacı. (bankacılar ayrı bir yazı konusu bu arada) 35 seneye yakın bankacılık yapmış. Yapımız gereği ailecek deli bir taraflarımız olduğundan epey bir dolanmış memleketin içinde. (bildiğiniz sürgün) En sonunda da güzel bir kıyı şeridinde inzivaya çekilmiş. 35 sene boyuncada sefasını sürmüş kıyı şeridinin. Ben tanıdığımda konuşkan bir adam vardı. Sözlüklerden okuyarak "Fransızca" öğrenmişti. Ansiklopedi okur, gazete okur ve bulduğu ilginç haberleri ansiklopedinin ilgili sayfasına eklerdi. Yazın evinde herkesleri misafir eder; torunlara ara ara para verir; turistleri yol kenarında bekleyip konuştururdu. Hiç tanımadığım o kadar turiste kola, su taşımışlığım vardır ki çocukluk sürecimin yaz hatıralarının büyük bir kısmını oluştururlar.

Babama gelelim. Pek konuşmayı sevmeyen bir adamdı ben büyürken. Gittikçe çenesi açılıp büyük babama benzemeye başladı. Yine tanımadığım insanları balkonda bulmaya başladım yaz aylarında. Hiç tanımadığım kişiler ile selamlaşır oldum yolda yürürken. Galiba gittikçe büyük babama benziyor diye korkuyorum. Çenesi açıldığı zaman susmayan, kulakları yavaş yavaş ağır işiten biri haline geliyor babam da.

Genetik biliminin son halkası olarak ben ise galiba aynı yolda ilerliyorum. Konuşmayı pek sevme ama çenem gitgide açılacak gibi duruyor. Aynı karaciğer problemi baba, oğul, kutsal ruh olarak bende de devam etmekte. Tam bir genetik kopya olarak üçüncü neslimizi devam ettiriyorum galiba.

İşin ucu bir önceki nesile benzemekten duyulan korku mu yoksa başka bir türlü bir duygu mu? Ne zararı var dünyanın aynı adamdan üç tanesini taşımasına? (kilo olarak ağırız da biraz)

En nihayetinde  uykusunda konuşan, horlayan, sözünün eri bir adam olmak var. İyi mi kötü mü bizi tanıyanlar yanıtlasın ama bize göre kötü yanımız yoktur hiç bir zaman. çağımızın ötesinde anlaşılamayan deli sanatçıları olarak görürüz kendimizi.